31 Aralık 2008 Çarşamba

MutLU YıLLaR




Ben geldimmmm :) geri dönme vakti geldide geçiyor . yeni bir yılda o kadar çok isteğim dileğim varki hangisini hangi sırayla isteyeceğimi şaşırdım ... bu sene ki yılbaşı P.T.T eşliğinde kutlanacak. efendim bu P:T.T bildiğiniz üzere tahsin bey amcacığımın meşhur Pijama, Terlik Televizyon ile yeni bir yılı karşılayacağım bu sene:))) bugun biraz geçte olsa pes2009 satın aldım playstation3 için, oynadım online çok zevkli tabi eskisi gibi değil biraz zorlandım doğrusu . bide bide cnbce victoria's secret ile yeni bir yıla girmek gibisi yok yupppiiiii :))
tüm halkımın ve sevgili kraliçenin yeni yılı kutlu olsun bu sene kriz nedeniyle mabedimizde şaşalı bir kutlama düzenlenmeyecektir sıcak şaraplarınız bizden ;)

30 Aralık 2008 Salı

......

- Hadi Sevişelim Sevgilim
- Burada mı?
- Burada!Hatıra...Hatta...Pencerem açık kaldı. Bacaklarım gibi... Vücudum acıyor, en çok bacaklarım. Soğuktan mı uyuştular, ağırlığından mı yoksa? Hoş geldin kapı açık gir! İçeride kal, sarıl, öylece dur! Hareketimiz donuk kalsın, içimde kal... Öylece dur! Gözlerime baktığında gördüğünü anlat! Bana canımın acıyıp acımadığını sor! Bende kal, içimde... Öylece!Biliyor musun seninle böyle konuşmak yormuyor beni. Yani yazarak, yazdıklarımı yaşayarak... Karşında durup konuşmaya kalktığımda içimde garip bir heyecan oluşuyor, titriyorum. Babamdan korkar gibi korkuyorum senden. Söylediklerime gülmenden. Beni sevmenden. Beni ellemenden... Ama böyle yazınca olduğum yerde sadece kendime gülüyorum, sadece kendimi seviyorum, sadece kendimi elliyorum. Seni hiç tanımadan atıldığım hayatında kıra döke iki adım yol aldım. Hep varmak istediğim yere doğru gelirken birden ayağım kaydı engellerine takıldım. Oysa ne güzel seviyorduk birbirimizi... Ne güzel sevişiyorduk. Hani o kahveyi içerken ve gözlerine bakamazken içinden geçirdiklerin var ya... Ne zaman başbaşa kalacağız seninle diyişin, ne zaman benim olacaksın diyişin, kahveyi göğsümü içiyor gibi içişin... Gözlerindeki sorular ve sana veremediğim cevaplar. Herşey mükemmel olsun isterim hayatımda. Seninle de öyle. Ben mükemmel olmalıydım yanında. Senin kadar dingin, senin kadar engin, senin kadar tutkulu, senin kadar kusurlu!En çok sokak ortasında dudaklarıma irade göstermen tahrik ederdi beni. Seni o an orada alabilirdim hayatıma... Dudaklarım o kadar titriyordu ki sana baktıkça, tek bir kelime edemiyordum işte! Anlamış mıydın? Yalvarmış mıydın içinden seni oracıkta öpmem için. Bakıyordum etrafa, herkes biz gibi görünüyordu ama... Kimse ben olamazdı yanında sen yoksa, ben seni öyle garip sevdim ki!İlk öpüşün... Votka tadında. Kahve aromalı dudağımda. Kimse görmeden, gizlice, çocuklar gibi. İlk defaymış gibi. O heyecan, o tutku, o irade... Gözlerim kararırdı beni öperken. İçimden yüzlerce yumurta akıyor gibi hissederdim. Ellerimi nereye koyacağımı bilemezdim. Tenim tenine sürtmeseydi seni sevemezdim.[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]Kulak kulağa sevişmeyi öğrettin bana. Kalabalıkta. Herkes bir konu bulmuş peşinden koşarken biz seninle her yerde sevişiyorduk işte. Aşık oluyordum sana. Aşk buysa... Kalabalıkta. İlk kelimeye kadar kıvranışlarımız delirtiyordu bizi. O an orada sevişmemiz gerekiyordu ama... Kalabalıkta. Yavaşça yanıma çekiyordun sandalyeni, yavaşça bakıyordun, yavaş nefes alıyordun, yavaş konuşuyordun. Hayatı, geçen zamanı yavaşlatmaya çalışırcasına yavaş yaşıyordun. Yavaş yaşıyordum! Galiba sana aşık oluyordum! Dokunamıyordun! Dokun diyordum... İçimden! Dokun dayanamıyorum artık! Ne kadar da edepli yanlarımız vardı aşka bile direnebilen... Ne kadar da iyi eğitilmiş çocuklardık, iyi halli ailelerden. Oysa ikimizde istikrarlı aşklar içinde büyümemiştik. Çok küçüktün ayrılık haberi aldığında, çok küçüktüm bu haber tekrarlandığında. Bir odada 2. kişi eksilmişti artık. Nasıl yaşanırdı ki aşk? Nasıl gelirdi ki o hep beklediğimiz kardeşimiz! Biliyorum o odada sevişme yoktu artık. O odada bir tek baba vardı ya da bir tek anne. Ama sevişme yoktu. Aşkı sorma bile!Böyle büyümedik mi ikimizde. Bu yüzden miydi tenlerimizden korkmamız, aşkı tek odaya koyamayışımız? Benle seni anne-baba yapamayışımız? Aynı hikayeyi yaşadığımız için mi sevişmek hep önümüzdeki günlere atılıyordu seninle? Kimbilir kaç otel önünden geçtik elele, bilmem kaç numaralı odaya çıkmayı reddedip! Kimbilir kaç çocuğu kendi başımıza tek kişilik odalarımızda harap ettik! Kimbilir kaç kere yalnız terledik!Sevişmeyi neden erteledik sevgilim? Neden beraber sevişmeyi “beceremedik”?Kulağıma eğilip, gözlerini kapatıp, nefesini tutamayıp fısıldadıkların...
- Hadi sevişelim...
- Hadi...
- Burada mı? Burada?
- Evet, burada.[Ki kırmızıydı yanaklarım. Utanırdım. Bu utançla, sevişirken kimbilir kaç kez canını yakardım!]
- Hadi başla...
- Sen başla...
- Saçların güzel kokuyor.
- Dudakların güzel kokuyor!
- Dokunmak istiyorum sana...
- Dokun...
- Burada mı?
- Burada![Dedim ya edepli çocuklardık. Dokunamadın. Biraz eğilirdim sana doğru, elimi tutan elinle göğsüme değerdi istediğin tüm dokunuşlar. Utanırdım. Biraz.]
- Dokunsana bana.
- Burada mı?
- Burada!
- Herkes bize bakıyor.
- Kimse bizi görmüyor.
- Bilmiyorum...
- Şu an zamanı durdurmak ister miydin?
- Hemde nasıl!
- Ne yapardın?
- Biliyorsun işte.
- Ne?
- Sevişirdim seninle.
- Burada mı?
- Burada.[Seninle, ulu orta sevişmek isterdim hep. Aramızdakini herkes görsün diye. Bir çocuk ancak böyle bir uyumdan doğabilir diye. Seninle ulu orta sevişmek istediğimi yazıyorum. Burada mı? Burada!]Arka masadaki birine takılırdı gözüm. Kulağıma fısıldadığın herşeyi duyarlar zannederdim. Kendimi sana oracıkta veremezdim. Sevişmeye saygı duymadıkları için oradaki herkesten nefret ederdim. Bana bakardı gülümseyerek, seninle ulu orta seviştiğimi gözetleyerek. Devam ederdin öpmeye. Dudaklarım kan ter içinde! Galiba sana aşık oluyordum, ulu orta yerlerde!
- Seni istiyorum.
- Ben de seni istiyorum.
- Kızımız olsun istiyorum.
- Seni seviyorum![Hep kadınların en zayıf noktalarının bebekler olduğunu düşünürdüm. Zayıflık değilmiş bu! Hiç o kadar bebekleşmedim. Ama bana kızımız olsun dediğinde içimde o bebeğe çoktan bir yer biçtim! Çünkü seni sevmiştim!]
- Of, sevişmemiz gerek.
- Evet!
- Neler diyorum ben?
- Sevişiyoruz işte!
- Öyle mi?
- Öyle!
- Hissediyor musun beni?
- Hissetmek mi o nasıl kelime?
- Hissetmiyor musun?
- Ölüyorum...
- İçinde olmak istiyorum...
- Nerede olduğunu sanıyorsun ki?[Utanırdım... Kelimeleri iyi kullanırdım. Hayallerimiz kasıklarımıza ulaştığında söylediklerine edebiyat koyardım. Sen bana bacak aramdan bahsederdin ben sana kalbimi verirdim. Ne yapayım ki... Çok utanırdım sevgilim...]
- Canım...
- Canım...
İlerleyemezdi tenimiz daha fazla. Sözden öteye geçemezdi hayallerimiz. Ben seni oracıkta hayal ederdim sen beni oracıkta. Yaşamak kadar zordu sevişmek, kalabalıkta! Sokakta da isterdim seni. Sen de beni. Belki...Ben hep istedim seni, sen hep istedin beni... Belki...[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]Elimi tutup cebine soktuğunda parmağımın hareketiydi kasıklarımdaki anons. Vajina ve penis gibi iki sistematik kelime değildi bizim yaşadığımız. Ne ben seninkine meraklıydım ne de sen benimkine! Ben seni istiyordum tümüyle. Beni istiyordun tümümle. Bütünleşik sevişmelerden bahsettik hep, yarım kalan halimizi saymazsak!Telefondaki sesinden anlardım herşeyi. Sen tek kişilik odanda ben tek kişilik odamda... Neden bir araya getiremedik bizi? Neden anne ve babalarımıza özendik dersin? Neden aşkı tek odaya sokmayı başaramadık? Sevişip bir kız bebek doğuramadık? Bir tek sen vardın hattın ucunda bir de ben... Yanılırdık ama bu yalana inanırdık. Dinlenirdi telefonlarımız birileri tarafından, bana “seni çok istiyorum” dediğinde öylece kalırdım yerimde. Çünkü biliyordum zordu sevişmek telefonda... Kalabalıkta...O kadar tahammülsüzdüm ki insanlara, bir an herkes kaybolsun ve biz her yerde birleşelim istiyordum. Anlatamıyordum içimdeki isteği sana. Utanırdım. Kızarırdım.Nasıl oldu da kaldık başbaşa? Nasıl bıraktı bizi dünya?Kapından girerken nefes alamıyordum hatırlıyor musun? O kaya gibi duruşum nasıl da nereye yuvarlandığını bilmeyen bir endişe halindeydi! Gülümsüyorum şimdi hatırladıkça, nasıl da korkmuştum senden o yalnızlıkta!Kimse yoktu, sen ve ben... Sonunda! Hey be sonunda! Evin her köşesinde dekor olabilirdik. Sevişen heykeller gibi. Nasıl girdik o yatağa? Elimde en son bir su bardağı, tam konuşmaya hazırlanırken bir sus payı! Dudağındaki tadı hatırlayamıyorum. Sadece vücudumda kalmış tadın. Ona da dokunamıyorum artık! Hissettiğim tek şey orada seninle olmaktı. İlk defa bu kadar cesur, ilk defa bu kadar kararlı, ilk defa bu kadar kadın! Sanki tüm kalabalıklara değmişti, sanki bu yalnızlık tüm hayali sevişmelerimizi yazıya dökmekti. Ellerini hiç farketmemişim oysa, gözlerini, bakışlarını, dudaklarının çatlağını, sakallarını, saçlarını, bacaklarını, kasıklarını...Hiç farkında olmadan sevmişim seni. Körü körüne. Üzerindeki kıyafetlerin altındakini düşleyerek belki de. Ama öylesine. Sana dokunana kadar, bana dokunana kadar öylesine sevmişim seni. O sıcaklık farklıymış meğer, o ritim farklıymış. Kalabalıkta söylediğin herşeyi o an susarak yaşıyorduk. Hayallerimiz bile farklıymış meğer!Çıplak kalmayı bile erteliyorduk hiç bitmesin diye bu yalnızlık. Ne ben düğmelerine dokunabiliyordum ne de sen göğsümdeki hapishaneye! Hangimiz düğmeye hangimiz kopçaya sahip çıkabilirdik ki sonuna kadar! Çözmeliydik kalabalıkta bağlı tuttuklarımızı!
- Ne kadar kolay açtın kopçayı?
- “Zoru başarırım, imkansız biraz zaman alır!”
- Alsın!
- Alsın mı?
- Evet!
- Seni istiyorum!
- Bende!
Hep korkardım “bir şeyi çok istersen olmaz” derlerdi. Hep haddimi bilirdim o yüzden! Ama senin azınla yetinemedim. Seni hep çok istedim. İstememeliydim!O yatakta herşey içimden akıp gitti. Bana dokundukça sana aşık oluyordum. Kadınlık işte, hiçbir şeyi tadında bırakamıyordum. Sözler bitmişti artık, kulağımda sadece nefesinin fısıltısı...Ezberlemek istiyordum her hareketini, sen yokken gerçekleştirsin diye hayalimi! Korkuyordum ellerin bacaklarımı her araladığında. Her an vazgeçebilirdim, her an uykudan uyanabilirdim. Ama seni istedim. Çok! Tüm çocukluğum aşkın bu yanını bilmeden büyüdü! Senin gibi. Sevişmek de aşka dahil midir ayrılık kadar sevgilim? Ve ben sana hiç sevgilim de demedim! Ama seni istedim! Çok!Dilimde kalan tadın hala aynı kıvamıyla orada! Tenim biraz sana bulandı. İçinden çıkan içime yapıştı. Ben senden bir kız bebek bekliyorum şimdi. Sen üzerimden temizlemeye çalışırken sana ait olanı, ben çoktan parmaklarımla içime işlemiştim o sıvıyı! Seni çok istiyordum ve galiba sana aşık oluyordum![Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]Hep uyunur ya filmlerde, iyi bir sevişme sahnesinin hemen ertesinde. Başını göğsüme döndürdün, dudağını göğüs ucuma sürdün, gözlerime bakıp öylece uyudun. Hep o kadınlar gibi kıyamadım uyumaya yanında, doyamadım masumluğuna bakmaya! Hep o kadınlar gibi hissettim. Sevişirken kadınındım, uyurken doğuranın...Şefkat, umut, orgazm duygu... Sevmekten korktum. Oysa çoktan aşık olmuştum! Aynı yatakta iki kez seviştim seninle! Ne ilkinde doyabildim ne ikincisinde! Ve anlayamadım ne zaman düşürdüm küpemi, sevişmemizin neresinde?Sen uyurken, en çok neremin sızladığını anlamaya çalıştım. Yüzüm sıcaktı. Utanmaktan mı yanaklarından mı anlayamadım. Dudaklarım ıslaktı, dilimden mi dilinden mi tadına varamadım.........Acıdı.Evet, evet en çok onlar acıdı. Seni doyurmaya en çok onlar çabaladı! En çok onlar renk değiştirdi sevişirken. Canımın acısı hala uçlarında. Hala kızımızı emzirmeye hazır değiller. Diş izlerin geçsin istemiyorum. Birkaç zaman idare etmeliyim onlarla. Baktıkça acımı perçinlemeliyim. Nasıl yaptın bunu bana? Nasıl örtmeden gittin üzerimi? Nasıl harcadın yalnızlığımızı? Nasıl unuturuz o yatakta yaptığımızı?[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]Gece zaten zordu biliyorsun. Uyumak işkence. Sırf seninle sevişmek için girdiğim o yataktan köşe bucak kaçıyorum şimdi. İyi sevişen bir adamı özledim. Kahve kokulu dudaklarını, nefesini, bacak arasını, aşkını, sakallarını, yatağını, ısırganlığını!Mastürbasyon dedikleri şey, iyi bir sevişmeden sonra bir daha uğramıyor aynı yatağa! Sevişmekten utanan biri için kolay değil yatağa girmek bir daha! İçimden seni söküp atacağım ve işte o zaman boşalacağım diye korkuyorum kendimden! Bırak kalsın diyorum bu sefer bu aşk, bu sevişme bacak aramda! Bu sefer de düşük yapmak istemiyorum, içimi kazıdıkça daha zorlanıyorum. Çok korkuyorum. Biri bana dokunacak ve kokunu benden alacak diye korkuyorum. Çekip gitmeseydim de böyle olacaktı biliyorum. Göğüs ucumdaki diş izinin geçişine ağlıyorum. Aşkın bu kadar uzun, sevişmenin bu kadar saniyelik oluşuna sövüyorum. Ama anlıyorum. Bir kadın gibi yüreğimi aklımın yanına koyuyorum. Seni tüm fısıltılarını ve dokunuşlarını yanıma alarak terkediyorum! Kendimi her gece yatağına koyuyorum! Öyle ya da böyle, yatağına girdiğim gibi çıkmasını da biliyorum!Ama...Ve...Meğer...Seni hala istiyorum!Bir gün...Bir daha...Sevişmek üzere...Beni isteyerek...Ve...Yataktan...Çıkmayacakmışız gibi oradan...[Yatağıma girersen eğer, kendi evin gibi davran!]

çok başka şeyler yazmıştım ama bunu okuyunca dayanamadım,aldım sizde tadıan bakın istedim..

nefertiti

22 Aralık 2008 Pazartesi

NoTHiNG...



Hani bazen öyle anlar gelirki dolarsınız dertlerden kötülüklerden sıkıntılardan paylaşacak insan ararsınız konuşacak açılacak ama bulamazsınız... bulsanızda açılamaz derdinizi anlatamazsınız oturursunuz aşşağı içinizde kalır kendiniz başa çıkmaya çalışırsınız boyunuzu aşar boğulursunuz içinde umudunuz direnciniz kırılma noktasına gelir.... işte ben o radde geldim artık dayanamıyorum beni kimse anlayamıyor ama kimse , kimseye derdimi anlatamıyorum kimsede dinlemiyor zaten herkes menfaatçi herkes bencil olmuş tek dert kendilerininki buna ailemde dahil... yeter ama sıkıldım :(( kaldıramıyorum ,bu yükü kimse tahmin edemez neler yaşadığımı kimsede bilemeyecek zaten...yalnızım ama yalnız kalmaya da ihtiyacım var. sadece size bu kadarını söylüyorum blog ...iyiki varsınız birazcık olsun rahat hissediyorum kendimi... ;( bir süre buralarda olamayacağım ama söz veriyorum bomba gibi döneceğim mabedimi sevgili kraliçeye bırakıyorum o size ve buraya iyi bakacaktır... sevgiyle kalın...


20 Aralık 2008 Cumartesi

MiMmimmimmim :)

Selamsss uzun bi ara olduğunun farkındayım ama yokluğumu hissettirmeyen bi kraliçeye sahibim. öncelikle bizi mimleyen sağır kediye teşekkür ediyoruz bizi ilk mimleyen oldular :)
buyrun benim masa üstüm :


efendim toplamadım masa üstümü zaten fazla birşey tutmayı sevmem. göründüğü üzere çalışmalarımın bulunduğu bilimsel klasör, monopoly oyunu :)) limewire olmazsa olmaz :P mp3 dosyası genelde içinde hepsi olmaz external harddiskte tutarım arşivimi herşey oradadır, takip ettiğim cumhuriyet gazetesi arşivim, oddie de belgelerim oluyor :)) iişte böyle fazla karışık olmayan sade bi masa üstüm var fotoğrafta genelde karanlığı severim ...

bende sözü kraliçeme bırakıyorum ...

şükür kavuşturuna diyorum öncelikle..ne büyük şeref kralım sizin yazınızı devam ettirmek..mutlu ettiniz başta ben olmak üzere kullarınızı..şimdi benim masa üzerimi yayınlamam için uyduruktan bir toplama işlemine girmem gerekiyordu ne yalan söyliyim o yüzden son derece sade görünecek size...buyrun efendim;



misafir gelmeden evi toplarsın ya,çok dağınıktır herşeyi bir odaya tıkarsın aynı ona benzedi,:)
masa üzeri resmim özel biraz..çok eski bir resim kimbilir kim çekmiş yada nerde çekilmiş bilmiyorum ama bana hatırlattığı anımsattığı güzel şeyler var..hepsini anlatacağım birgün..
masa üzerimde resimlerim ,oyunlarım ,mesleki klasörüm gibi toparladığım dosyalarım var.pilates videolarımın olduğu dosyam ve kralımın gönderdiği ıssız adam film müzikleri dosyam mevcut.AA birde bu aralar takıldıgım oyunum world of go var..tavsiye ederim süper minik toplar rüyalarıma girdi valla bu aralar.birde gördüğünüz üzere Pilli Cadı 'yı okuyordum:)Yaa kralım kızdı masaüzerimi toparladım die:(

neyse efendim ohh bu mimde bitti:)bizde mimimizi Last Station'a gönderiyoruz.

sevgiler
Kral-Kraliçe

18 Aralık 2008 Perşembe

?

Kralım nerelerdesiniz?beni biliyorsun bolca keyifsizim..Enerjine ihtiyacım var..

16 Aralık 2008 Salı

Helal Ettim Hakkımı...


ben bu şarkıyı pek severim.Bir önceki yazdığım yazıyada pek uydu sanırsam...
Gözü kör, dili taş duvar
Konuşmaz istasyonlar
Trenler çığlık çığlık
Ayrılık katar katar
Bir bahar akşamıydı
Beni burda koydun yar
Söz verip de almadın
Sarı ayva kızıl nar
Yemin ettin bin kere
Kutsal kitap üstüne
Ben ölemedim bi türlü
Vurgun vurgun üstüne
Tutamadın ahdını
Düğün bayram ettiler
Baban yazdı bahtımı
Bizi kurban seçtiler
Ben başka yastıktayım
Sen ele kuşak çözdün
Ne ben mahremim ne sen
Kavlimizi sen bozdun
Bahtiyar ol gözüm yok
Rabbim verir sabrını
Bu hesap böyle bitsin
Helal ettim hakkımı
Ben başka yastıktayım
Sen ele kuşak çözdün
Ne ben mahremim ne sen
Kavlimizi sen bozdun
Bahtiyar ol gözüm yok
Rabbim verir sabrını
Bu hesap böyle
Helal ettim hakkımı
Helal ettim hakkımı
Helal ettim hakkımı...
sezen AKSU

15 Aralık 2008 Pazartesi

Ayrılık 2

döndüm..
aslında cumartesi sabahı döndüm ama bir türlü kafamı toparlayıp sevgili kralımla ve şehrimizle ilgilenemedim.ne çok şey var yazmak istediğim..Kralımın son yazdığı yazıya içim buruldu biraz..Ayrılıklar..ahh ayrılık....En yakın ölüm acılarını tadan biri olarak bazen bazı ayrılık acılarının ölüm acısına eşdeğer olduğunu düşünmüşümdür.Siz şimdi bana yaa Nefertiti abarttın diyeceksiniz ama maalesef öyle...Bir daha göremeyecek olduğunuzu bilirsiniz onu...Birdaha gülemeyecek..Birdaha aynı kitapa filme birlikte bakamayacak olmak..Acı aynı acı vesselam..
Uzun süren ilşikilerin ayrılıklarına çok yanıyor canım..Çünkü çoğu zaman alışkanlıklar pek bi seviliyor pek bi yer ediyor hayatımızda..Sonra da bir bakıyorsunuz herşey alt üst olmuş..Her ne kadar özgür ilişkiler yaşasakta ilişki ile kendi hayatımızı ayırt etmeyi başarsakta yok olmuyor..illa kocaman bir boşluk çıkıveriyor karşımıza..sonra o boşluğu doldur doldurabilirsen.dans kursu-yelken kursu-yok eski arkadaşlar yok eski flörtler seyahatler derken bir bakmışsın bazen gerekli ama çokça gereksiz bir sürü şeyle doldurmuşsun hayatını..ve bir süre sonra sıkılıp öffleyip pöflüyorsun..kısacası olmuyor..uzun ilişkiler bitmesin yaaa...iyi düşünün hayatınızdan birini çıkarırken çok düşünün..yeni heyecanlar isteyebilirsiniz insanoğluyuz sıkılıyoruz..Ama inanın bir süre sonra herkes aynı tada dönüyor..Sex-Aşk-Heyecan inanın ölüyor bir süre sonra gerçek olan birlikte konuşmak sonsuzca konuşmak ama, keyif aldığınız ,aynı reklama takıldığınız anlardan ibaret oluyor..Kaybetmeden kıymet bilin ,beni deli etmeyin:)

sevgiler

Nefertiti

13 Aralık 2008 Cumartesi

Ayrılıklar...

Gözüm yollarda çünkü kraliçem Güven'li bir seyehat ile :P mabedine doğru yol almakta bir kaç saate de gelir umarım neşesine enerjisine ihtiyacımız var :)

Bugun sıkıcı birgündü, beyaz show'a göz atayım dedim son 2 3 haftadır iyice bayağı ve tek düze gelmeye başladı artık izlemek gelmiyor içimden, bugun de hakan altun'u gördüm yanında mehmet yıldız ki kendisi futbolcudur(elleri arkada efe modunda geldi sahneye ) diğerlerine bakmadım ama bu ikisi yetti zaten :) bu futbolcular nedense konuşamıyorlar (benim telefondaki halim gibi :P) adama beyaz soruyo sivasın en bilindik tezahuratı nedir diye cevap? kırmızı beyaz sivas (öküzün önde gideni :) ne çıkartırsın ki onu şova anlamam. Eskiden her cuma beyaz başlasın diye sevinirken artık cuma ları kitap okur oldum yada çeviri yapar... Allahtan sabaha karşı Nba maçları oluyor(ki şu anda phoenix-orlando maçı var hidayet türkoğlu gururumuz dehşet oynuyo :P). Bu hafta sonu sanırım erkekler için muhteşem geçecektir keza hava da kötü yağışlı tv başında pinekleme vakti :) niye erkekler çünkü deli maçlar var derbiler . biri Barcelona-real madrid diğeri juventus-milan. bide pazar sabaha karşı orlando-utah maçı var iki türk temsilcimiz karşı karşıya gelecek o maçta zevkli olacak yuppii :) bu arada grey's anatomy'i bi şişe şarap farz edersek ben bu gece dibini gördüm diyebilirim son bölüme kadar(sezon 5 bölüm 10) izledim. insanın doktor olası geliyo ama yok yok doktor olunca da yağarım falan şindi olmas :D

Bloglara bakıyorum inanılmaz bi ayrılık havaları sanki türkiyede tüm ciddi ilişkiler bitmiş hiç aşk meşk kalmamış gibi çok enteresan. insanın umudu inancı azalıyor aşka :( herkese acil şifalarını bulmalarını diliyorum ...

albümlerden çıkarttığın
bir kenara fırlattığın
öfkeyle yırtıp attığın

resimlere ara sıra
baktığın hiç oluyor mu
sen de kalan resimlere
baktığın hiç oluyor mu
dalıp dalıp hülyalara...ah
gözlerin yaş doluyor mu

11 Aralık 2008 Perşembe

My Favorite Game

And I'm losing my favourite game
you're losing your mind again
I'm losing my baby
losing my favourite game

9 Aralık 2008 Salı

vay halimize

arkadaş nasıl bür ülkede yaşıyoruz biz ya anlayabilmiş değilim doktorda bunu yaparsa vay halimize...

* * *

Dr. Hüseyin Surat: Geldi mi reçetelerim, geliyor mu?

Kalfa Oktay Gül: Şu an bir tane geldi.

Surat: Sizi hasta manyağı yapacağım. Ben bugün nöbetçiyim, muhtemelen yarın da nöbetçiyim.

* * *

Surat: Nasıl bugün yağdım mı?

Kalfa Özcan Atalan: Yağıyor, yağıyor. Dehşet hocam.

Surat: Yağdım, yağdım.

Atalan: Valla bugün iyiydi hocam tebrik ederim sizi.


diyaloğa bakarmısın adam yağdımmı diyo??? neye yağıyosun ya asdfjasglfhksjafbm!! sabah sabah ya ben kafayı sıyırdım yada bu diyalog çok trajikomik... püff

yağ doktorum sen yağ...

p.s kaynak http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10533875.asp?gid=229

8 Aralık 2008 Pazartesi

Love Will Come Through


So take me don't leave me
Take me don't leave me
Baby, love will come through it's just waiting for you
Love will come through


inadına iyi bayramlar!!!




nerde o eski bayramlar diye sızlanmaya başlamayacağım ama bu bayram hiç hevesim kalmadı kutlamak için kutlanmak için...
biraz anılarımı tazeledim ve
ben küçük yaramaz bir çoçuk iken bayramları dört gözle beklerdim. o heyecanı o sevinci dün gibi hatırlayabiliyorum. sabah en önce ben kalkardım elimi yüzümü yıkar dişlerimi fırçalar sonra da gürültü yapmaya başlardım herkes kalksın ve bayramlaşalım diye... çünkü o zamanlar bayram demek el öpmek demekti, bayram demek aile büyüklerini görmek demekti, bayram demek poşet poşet şeker toplamak demekti, bayram demek yan apartmanda oturan çocukluk aşkını görmek için bir bahane demekti, bayram demek para demekti ve bir sürü çıtı pıtı, ve yeterse birkaç tane kız kaçıran ...
kurbanımızı hep ben beslerdim ben severdim ona isim koyardım gezdirirdim... ve sonra babam hep keserdi onu tabi o zaman ne kadar anlayabilirsek. ve hemen yan komşuya geçerdik, arka taraftan bir ses bizi çağırırdı 'burada dana kesiliyor koşun' ve biz bir hızla ordan oraya koşardık ta ki yorulduğumuzu düşünen ebeveynlerimizin bağırışlarını duyana dek...
ikinci gün büyükleri ziyaret faslı başlardı ve asıl hasatı bugün yapardık :) zengin olduğumu sanardım çok zengin.
üçüncü gün en hareketli gün olurdu paraları silaha çevirirdik =) kız kaçıranlar çıtı pıtılar ismini hatırlayamadığım çok çeşitli patlayıcılar. her sokaktan bi ses gelirdi bom bom ... oraya koşardık... sistemi kurar fitili ateşler sonra vınnnnnn 5 4 3 2 1 paaaaat bom dan dun dırş :P
bu yıllar boyu böyle süremezdi biliyordum.
en son ramazan bayramı namı diğer şeker bayramı için 3 poşet her biri birbirinden farklı şeker almıştım. evdeydik ve kapı çalar ellerinde poşetler çocuklar gelir sanmıştık... ama yanılmıştık o eski bayramlardaydı... sadece 1 kere kapımız çaldı onda da 2 cocuk vardı. çok sevinmiştim adlarını sordum şaşırdılar, bende dolaptan kocaman nestle çikolata verdim şekerlerin yanında onlara...
içinizi daha fazla sıkmayacağım önce kraliçemin ve sonra hepinizin kurban bayramını kutluyorum
mutlu olmaya çalışın
sevdiklerinizle olun
ve küstüğünüz arkadaşlarınıza bir şans daha vermeyi bayram vesilesiyle bir kez daha düşünün çünkü hayat kurallara uymak için çok kısa...

7 Aralık 2008 Pazar

HoW To SaVe A LiFe

Step one you say we need to talk
He walks you say sit down it's just a talk
He smiles politely back at you
You stare politely right on through
Some sort of window to your right
As he goes left and you stay right
Between the lines of fear and blame
You begin to wonder why you came
***
Where did I go wrong, I lost a friend
Somewhere along in the bitterness
And I would have stayed up with you all night
Had I known how to save a life
***
Let him know that you know best
Cause after all you do know best
Try to slip past his defense
Without granting innocence
Lay down a list of what is wrong
The things you've told him all along
And pray to God he hears you
And pray to God he hears you
***
As he begins to raise his voice
You lower yours and grant him one last choice
Drive until you lose the road
Or break with the ones you've followed
He will do one of two things
He will admit to everything
Or he'll say he's just not the same
And you'll begin to wonder why you came
p.s:Life is too short to obey the rules... :(

6 Aralık 2008 Cumartesi

Can Sıkıntısına iyi gelir

Herkese merhaba. bayram öncesi herkesde bir koşuşturmaca bir telaş bi yolculuk havası içerisinde olduğunu biliyorum aman herkes gideceği yere dikkatli gitsin ve sağ sağlimde geri dönsün =)

gelelim bugünkü konuya sizlere birkaç site tanıtımı yapacağım. içerisinde yararlı kaynakların olduğu farklı konulara hitap eden siteler olacak bilgi tecrübe ve deneyimlerim sonucu aktaracağım sizlere :)

1-http://tehparadox.com/forum/
efendim bu sitede yok yok. özellikle bayram süresince sıkılabileceğiniz yada arkadaslarınız ile vakit geçirirken gerekebilecek diziler, filmler, videolar bilimum aklınıza her ne gelirse bulabileceğiniz bir adres. ben sürekli bu siteden yabancı dizileri, gossip girl olsun-prison break olsun-smallville-heroes-dexter...., yabancı filmleri, videoları, müzikleri(geçen hiç duymadığım lamb'a ait bi blog arkadaşımın albumunu derinliklerine gizlenmiş olsada bulmak ayrı bi mutluluk vermişti bana) ve özellikle yeni çıkan tüm oyunları sabahın ilk ışıklarında bilgisayarınıza inmiş olarak bulabileceğiniz(fm2009, red alert3, pes2009, nba2k9, fallout3 vb.) daha birçok farklı kategoride binlerce arşive sahip güzel bir site. tek eksiği sanırsam yabancı olduğu için pek türkçe arşiv bulundurmamakta. keşfetmenizi bekliyen güzel bir site :)
2-http://www.dizimatik.com/
madem yabancı ağırlıklı kaynak verdil türkçe kaynak eksik olmasın diye bunuda paylaşmak istedim. efendim bu sitede gene yabancı dizilerin yanında acayip türkçe dizi belgesel tv şovların olduğu bi site. sizi dizi manyağı yapmaya yeter bence :)
3-http://www.tureng.com/
benim gibi çeviri yapmakla uğraşması gerekenlere online kullanabilecekleri çok güzel bir türkçe-ingilizce-türkçe sözlük. bi deneyin görün bana hak vereceksiniz, hangi kategori ile ilgili çeviriyorsanız onlara ayrılmış bölümleri var, temel-turizm-sağlık-işletme-hukuk, ve bu kategorilerde hangi anlamlarda kullanıldığını yazıyor. şiddetle tavsiye ederim.
4 -http://www.rslinks.org/
burada da herhangi bir konuda rapidshare de yüklü program muzik bilimum tarama yapabileceğiniz güzel bi site işinizi görür kanaatindeyim.
5-http://shiftdelete.net/
bu siteyide size bahsetmeden geçemeyeceğim zira içinde yok yok. her türlü konuda bilgi bulabileceğiniz çok geniş bir kategori ağına sahip güzel bir site. yazmakla anlatılamayacak kadar girilesi bir site şiddetle tavsiye ederim.
6-http://www.pressdisplay.com/pressdisplay/viewer.aspx
son olarak yabancı bir haber sitesi. ama içinde dünyanın her ülkesine ait gazeteler mevcut. türkiyeden hürriyet-sabah-zaman-vatan-radikal-yeni şafak-milliyet vb. tüm bu gazeteleri ücretsiz okuyabiliyorsunuz. amerikadan olsun ingiltereden olsun italya ispanya fransa tüm gazeteler gayet güzel okunabiliyor tavsiye ederim.
7-http://acetobalsamico.blogspot.com/
bu erkek okuyucularımız için sporla ilgili bir blog. belki birçoğunuz biliyorsunuzdur çok güzel yazıların yazıldığı aynı zamanda yazarının Futbol Blog adı ile her cumartesi saat 13:10'da Habertürk'deAli Okancı & Bülent Timurlenk programını yaptığını söyleyeyim. keyifle aylardır okuduğum bi blogtur şiddetle tavsiye edilir tarafımdan =)
evet şimdilik bu kadar arkadaşlar =). içlerinde yanıldığım yada daha güzel olduğunu düşündüğünüz siteleride paylaşmanızı bekliyorum.

5 Aralık 2008 Cuma

tatil...

tatil...9 günlük bu yılın son tatilini yaşamaya bugün itibari ile başlıyoruz efendim..
2009 da hiç böyle uzun tatil olmayacakmış bu arada,bilginize.
ben yarın sabahtan itibaren sevgili İstanbulda olmayacağım.hatta 5-6 gün bilgisayar bile kullanmayacak sadece sevgili ailem ile birlikte olacağım.Bu sebepten şimdiden önce siz kralıma ve tüm Amarna 'ya iyi bayramlar demek istiyorum..daha çok coşamadım esip gürleyemedim bu blogda ama yeniliğinin verdiği heyecana bağlayalım:)

aşkla kalın ;

nefertiti

4 Aralık 2008 Perşembe

Zor İş



hakikatten çok zor bir iş yaşamak anlaşılır gibi değil. yurdum insanı manzaralarını seyretmek için, hemde bir iş vesilesiyle dışarı çıktım bugün. Hepi topu 15 dk'da gözlemlediklerim şaşırttı beni. İlki gene klasik istanbul durumlarından: bir belediye otobusü, özel halk otobüsü ile çarıpışmış içlerinde de bir sürü yolcu mevcut. Hepsinin de gözlerinden okunan bayağı bir süredir bekletildikleri, arkada polis otosu olayın raporunu tutuyorlar. Onlar desen şoförlere kötü davranıyorlar kapılarını kapatıyorlardı sürücülere karşı, ben giderken diğeride camını kapadı muhattap olmamak için. otobüs şoförleri sanki gözlerinde ikisininde düşmana bakıyormuş gibi bir izlenim edindim öyle hararetli tartışıyorlardı ki.birbirlerine hakaretler ediyorlardı. Yolcular: ineni var inmekte tereddüt edeni (parası boşa gidecek). tabi olayları izleyenlerde gani yani :) devam ettim yürümeye işimi hallettim dönerken de bu seferde bir adam diğerine kafa tutuyor, yanında da bayan (eşi sanırım) kolundan çekiştiriyor, adamın sürekli üzerine yürüyo dövmeye niyetli ama sanki böyle havlayan köpek misali ısırmayan cinsten. diğer adamı analiz ettim bişeyler diyor ama belli ki kendine güveni yok ama iri yarı ikiside cüsseli. (çekinik olan adam yolun kenarında) neyse çift uzaklaştı. Bu bir anda yola atladı elinde cep telefonu, açtı yolun ortasında sanki adam çağırıyorum edalarında ... aklınca adamı dövdürecek... ben de kulağımda yukardaki şarkı çalarken duraksadım
... cidden zor yaşamak... (şarkıyıda dün bir arkadaşımın blogunda paylaşmış ordan keşfettim kendisine teşekkür ederim indirdiğimden beri dinliyorum desem yeridir...)

''Halimi anlayan yok,yaşamak ne zor iş imiş.Halimi anlayan yok arkadaş,yaşamak hayli zor bi zanaat.
Vaktimi benden çalan çok.Kurtulmak ne zor iş imiş.Kurtulmak ne zor iş imiş,vaktimi benden çalan herkesden.
Yer beni ya da sev ya.Ölümler ne erken imiş.Ölümler ne erken imiş.Ya ağlat beni ya da güldür,
tebessüm ne zor iş imiş,tebessüm ne zor iş.''

3 Aralık 2008 Çarşamba

“3 ARALIK ULUSLARARASI (DÜNYA) ENGELLİLER GÜNÜ”

Bu özel güne değinmeden geçmek istemedim önce ufak bi teorik bilgi alıntı yapıyorum izninizle :

''Dünya Engelliler Günü engelli bireylerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözümler üretmek için çeşitli etkinliklerin uluslararası alanda organize edildiği bir gün özelliği taşımaktadır. Bu özel gün kapsamında en önemli vurgu; her türlü koşul ve olanağın engelli bireyler ve engelli olmayan bireyler için EŞİT olması gerekliliğidir.
Dünyada yaklaşık 600 milyon kişinin herhangi bir engeli bulunmaktadır. Engelli bireylerin büyük bir çoğunluğu (400 milyon kişi) az gelişmiş ve yoksul ülkelerde yaşamaktadırlar. Dünyada engellilerin 500 milyonu çalışma yaşındadır. Varsıl ülkelerde bu yaş grubundaki engellilerin %50-70’inin herhangi bir işi yok iken bu rakam yoksul ülkeler için %80-90’a ulaşmaktadır. Herhangi bir işkolunda çalışmayan engellilerin sağlık başta olmak üzere pek çok hakkı bu olumsuzluk üzerinden ihlal edilmektedir. Süregen (kronik) hastalıklar, yaralanmalar, trafik kazaları, şiddet, yaşlanma ile birlikte artan sağlık sorunları gibi durumlar sağlık açısından da öncelikli olumsuzluklar arasındadır. Türkiye’de engelli bireylerin sayısı ile ilgili yapılmış en kapsamlı çalışma Başbakanlık Özürlüler İdaresi tarafından 2002 yılında yapılmış olan ve nüfusun %12,29’unu (yaklaşık 1,8 milyon kişi) oluşturan bir veriye dayanmaktadır. Engelli bireyler ülkemizde çoğunlukla işgücüne katılmamakta (%78,29), tedaviye gereksinimleri oldukları halde önemli bir kısmı (yaklaşık yarısı) tedavi olanaklarını kullanamamaktadırlar.

Engelli bireylerin haklarının daha güçlü savunuculuğunun yapılabilmesi için 2006 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Engellilerin Hakları Konusunda Sözleşme” kabul edilmiştir. Bu sözleşme ile engellilerin çalışma yaşamına katılabilmeleri için koşulların yeterince sağlanamadığına vurgu yapılmakta; bu yapay engelin ortadan kaldırılabilmesi için bütün taraf ülkelerin birlikte mücadele etmeleri gerektiği üzerinde durulmaktadır. ''

birkaç gün öncede muhteşem bir başarı elde ederek bizleri sevindiren galatasaray tekerlekli sandalye basketbol takımı kıtalar arası şampiyonluğuna namağlup olarak ulaştı. kendilerini tebrik ederiz.


Tüm engelli arkadaşlarımızın gününü kutlarız...

göğsümde diş izin..


Sevmem alıntıları ..Ama bu yazıya alıntı diyip genelleştiremiyorum..Okurken içtim harfleri..
KÜPE VE ACI KAHVE
Yetinemedim,Senden aldıklarımla sana verdiklerim arasında sıkışıp kaldım,
Oysa ki aşk bedel biçmek değildir bir şeylere
Ben sana bedel değil ömür biçmeye hazırlanmışken
Sen en zamansız gidişini koydun önüme
Sana doğru gelen bana yanlış geldi
Sana güzel gelen bana iğreti,
Hangimiz yanlış noktada duruyorduk ve hangimizin gelişi daha zordu bilmiyorum,
Şimdi kaç satır yazsam da anlatamam,
Yaza yaza tükeniyor içimdekiler,
Kağıtlara kustukça, temizleniyor içimdeki sayfalar,
Sen onlar için bir bedel ödemeliydin.
Ben sana hesabı getirmedim,
Vakitsizliğime alışkındım da, gitmelere hep direnişim var,
Sanki biraz daha yıkık dökük aynalar,
Bana söyledikleriyle gördüklerim aynı değil,
Biraz karmaşık yansımalar...
Sakin, sessiz ve sensiz.
Böyle güzel baktığım yerler,
Aklımda sen yokken
Senden kalan bir şey yok bana
Bu aşk, bu sevişme izsiz!
Biz...
Başarmaya çalışsak da sınavı tek taraflı geçemedim yine,
Olmadı bir kez daha,
Olmayacak bin kez daha.
Belki bu sefer ayrılığı deneriz.
Bir kahve tadı kaldı aklımda,
Hatırladıkça tadı damağımda,
Ve sen bana bakıyordun yudum yudum seni içerken kahveyle,
Sanıyordun ki aşk bana dokunmuyor,
Tenim seni istemiyor,
Oysa dillere dolanmıştı bedenimin sıcaklığı,
Diyordum ki bu aşk beni kötü yakıyor!
gazete önümde ve sen hemen dizimde,
Bir sinema mevzusu dilimizde,
Gideriz ya da gitmeyiz ben karanlığı düşlemiştim.
Omzuna yaslanıp önce uyuyacaktım,
Biraz ateş katıp sana omzuma dudağını koyacaktım.
Bilsen de bilmesen de seni orada öylece saatlerce öpecektim.
Gel dedin gidelim...
Kahveyi nasıl içersin...
Süt yok bu filmde...
Oysa ki anlamıştım unutmuştun dilimin ucundakini,
Sade dedim,
Biliyordun içimde tonlaydı süt,
Biraz koklasaydın benimserdin!
Oysa ben hep bir sıfır yenik başlamıştım sana,
Ne ben kalemi aşabildim ne sen oradan kopabildin,
Dokunsan yanacaktı dünya,
Ben seni öyle sahiplendim!
Göze aldıklarımı yazdım,
Söze getiremediklerimi...
Biraz yorgundum ben de sanki,
Unutamadım kalbimde dize getiremediklerimi!
Yetinemedim işte,
Seninle ve teninle...
Oysa çoğaltmaya hazırdım tırnaklarımla toprağını,
Ellerimi bedenine koyup sana beni anlatmayı,
O kadar istedim ki yanında ağlamayı...
Senin tasarrufunu bilemedim işte,
İstemedim seni saklamayı ama istemedim tüketmeyi de...
Başım senden daha dik duruyor belki hayata,
Kalbim daha sert belki aşka,
Ama istemedim yeniden kendimi saklamayı ve dindirmeyi de...
Yol boyunca hiç korkmadım ellerinden,
Nereye denk gelirlerse orada kalsınlar istiyordum.
Senin olsun istiyordum her karışım,
Ve senin olmalıydı aslında çıplaklığım...
Kilidi nasıl kırdık bilmiyorum,
kapıdan girerken hala istiyordum seni,
Habersiz ve zamansız olacaktı sevişmemiz...
Kalkıp gidince o yataktan biteceğimizi bilmiyordum.
Her köşeye kaçacaktım,
Oysa ilkinde yanındaydım,
Kahve sütsüz diyordun hala,
Aynaya bakıp süt var diyordum içimde,
Anlamamıştın,
Tek kişilik yatakta iki kişi olmanın hazzı bedenimde,
Yüreğimde, ellerimde, göğsümde...
Dudaklarının sadece bana ait olduğunu hissetmenin tadı...
Nefesinin boynumda çoğalması...
Saçlarımın ellerine dolanması,
İsmimin dudağında tekrarlanması,
Süt tadını aldın mı göğsümden...
Aşkın ucundan tadabildin mi?
Alnımı öperken söylediğini kalbine de yazabildin mi?
Yok musun şimdi?
Çok musun yok-sa!
Kızımız göğüs ucumda...
Öldürdük onu istemeden,
Sırf kendimize güvenmediğimizden,
Sırf aşka hep yenik gözle baktığımızdan,
Sırf tek kişilik yatakta “biz” olabilmeyi başaramadığımızdan...
Öldürdük kızımızı,
Katil değilim ben...
Tenime sızdı bebeklerim,
Senden bana yapışan bir aşkın derinliğinde...
Dudağımda kaldı bebeklerim,
Senden bana kalan aşkın sebebinde...
Dur diyemezdim,
Gururumu hiç yenemedim,
Basit bir cümledir ama,
Böyle olsun istemezdim,
Çoğul yaşamaya alışmalıyız,
Daha fazla katil olamayız.
Tüketirken aldığımız zevki üretmek için de almalıyız,
Terini sevdim,
Tuzunu sevdim, ağzının tadını...
Küpemi çekip koparışını,
Beni kendine saklar hallerini,
Süt tadını alışını...
Kalbine izin verseydin benimdin...
Kalbime izin verseydim senindim...
Yetinemedim,İçimdeki sütü sana yetiremedim...
Beyazdı bedenlerimiz,
Sıcak, ıslak ve izsiz...
Tek kişilikti yatak,
Sıcak, ıslak ve bizsiz...
Gitmeli şimdi,
Daha ne kadar kalır ki beden ayakta,
Soğuk en çok dudaklarımı parçalıyor,
Rüzgar en çok göğsümü acıtıyor,
Aşk ucumda diş izlerin var şimdi,
Acımalarını seviyorum,
Seni bana getiriyorlar,
Tasarrufunu yanlış yaptım aşkın bu sefer,
Bebeklerimiz aktı üzerimize,
Başaramadım tutmayı içinde...
Başaramadık mı sıcak kalmayı biz,
Günler sonra buldun
Tek kişilik yatakta ikinciden bir iz...
Biri sende biri bende şimdi,
Küpelerim...
Kol düğmeleri gibi,
Buluşmaları an meselesi...
Kim kandırıyor kendini,
Oysa sadece bir şarkı kol düğmeleri,
Kulağım sızlıyor,
Dudağının marifeti şüphesiz...
O kadar zor ki birini sevmek,
Birine bir parçanı vermek,
Korkmamıştım sana kendimi sunarken,
Yetinemeyeceğimi bile bile korkmamıştım severken.
Ama şimdi,
Bir sonraki aşk korksun benden,
Hesabını soracağım bedenimden...
Tuhaf yaralar var dokunduğun yerlerimde,
Geçene kadar darp yok!
Sen içimden gidene kadar aşk yok!
Bu kadar aşk bana bile çok!
Üşüyorum...
Acıyor göğüs ucum,
Acıyor beyaz yerlerim...
Soğuyorum bu duygudan,
Kasılıyor kasıklarım...
Sanki bir reddiye var bedenimde,
Kendime dokunamaz oldum sana ihanet ediyorum bahanesiyle,
Duruşum devrik biraz,
Susuşum bu sefer normal değil,
Gülüşüm bir tehlike habercisi...
Burası çok alçak sevgilim,
Burası çok sığ...
“Tek” kişilik yatakta “çift”leşmemizi özledim...
Aşk iyi bir şey değil.
Sesim kısıldı, sözüm kırpıldı, sütüm kesildi,
Kulağımda bir acı...
Küpemin teki sende, yatağının içinde...
Hiçbir hükmü yok çift değilse...
Keman sesi daha acı...
Oysa hazırdım herşeye...
Ayrılıktan tasarruf etseydik keşke...
Öyle bir bela ki aşk, kıyılası...
Biliyordum,
Kokusundan belliydi,
Kahve acıydı
Diş izin göğüs ucumda, küpem yatağında kaldı...

2 Aralık 2008 Salı

En Yakınımızdaki Kitap

(Amenhotep)Takip ettiğim bloglarda ilk gördüğümde heveslendiğim ama o zamanlar blogumuz henüz yapım aşamasında olduğu için içimde kalan bir mim i kimsenin mimlemesini beklemeden(gördüğüm kadarıyla çoğu yerde bi mimleme beklemeden herkes atlıyo =p) blogumuza misafir edelim dedik.

efendim mimin konusu ''En Yakınındaki kitap'' bizde yazalım birşeyler.

okuduğum kitaplardan olmaması gerekiyormuş, bende yerimden kalktım kitaplığıma uzandım, en üstte sırasını bekleyen(itiraf ediyorum sırasını savdığım =p) kitabı elime aldım.

''Gümüş Yıldönümü'' geldi elime Maeve Binchy'den...

birbirlerine sımsıkı bağlı altı hikayeden oluşuyor bu Maeve Binchy Romanı...

Elime aldım ve mevzu bahis edilen sayfayı açtım. Ve beni Karşılayan o cümle:

''Eski nesil rahibelerin yaptıkları gibi inzivaya çekilme lüksüne sahip değillerdi, ama diğer yandan da evli olan, işin eğitimini almış sosyal görevlilerin sahip oldukları sorumlulukları üstlenmek ve onlardan beklenen pek çok şeyi yerine getirmek zorunda değillerdi.''

kurallarıda copy paste yaptıkmıydı sırayı nefertiti'ye bırakma zamanı gelmiştir demek =)

* Kendinize en yakın kitabı alın.
* Sayfa 56yı açın. Beşinci cümleyi bulun.
* Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
* En sevdiğiniz, en moda veya en entelektüel kitabı seçmeyin: en yakınınızdakini alın.

bu arada mimin kaynağına inmeye çalıştıkça dipsiz kuyu misali derinlerde kayboldum ama ben sLn'den gördüm bu mimi =) evet kraliçem söz sizde...

Sayın Firavun bana söz vermiş ne büyük şeref:)
ben mim yazmayı çok sevmesemde konu hem ilginç olduğundan hemde firavunun sözü üzerine söz söylenmeyeceğinden yazıya devam ediyorum..

okumaya fırsatımın olmadığı (çünkü bu aralar yine gerilim türlerine takmış bulunuyorum) ama çok merak ettiğim kitaplardan birini çektim..
Zülfü Livaneli ' nin Sevdalım Hayat adli kitabını konu edeceğim..
Kitabın konusundan hiç bahsetmiyorum işin açıkçası bende çok bilmiyorum..

Kitabın 56. sayfası 5. cümlesi;

''Doğal olarak herkes bu ukala,kafası hayallerle dolu çocuğun yine saçmaladığını düşünüyordu.''

Kurallar yukarıda ama kimi mimleyelim bilemedim, kim istiyorsa alınsın üzerine ,Nefertiti den bu yazıyı okuyanlara olsun mim..

1 Aralık 2008 Pazartesi

Amenhotep'den =)


Sevgili kraliçem saygı değer okuyucular çok şaşalı görkemli bir açılış olsun istemedik böyle sakin aile arasında bi açılış yapalım dedik =) hepiniz hoşgeldiniz öncelikle.
Böyle güzel bi fikri benimle paylaşan partnerime teşekkür ederim, sanırım kafa kafaya verip bu fidanı sulayacak yeşertecek sizlerinde güzel yorum ve katkılarıyla şarap misali yıllandıracağız büyüteceğiz...

Birazcıkta bilgi vereyim size kimiz neyiz nerden esinlendik diye :
Amenhotep IV olarak da bilinir. Mısır yeni dönem 18. hanedanının bir firavunudur. Kraliçe Tiye ve Amenhotep III'ün genç olan çocuğudur. Büyük kardeşi Thutmosis babasından önce ölünce tahtı önce ortak oldu sonra da MÖ.1353-1336 ya da MÖ.1352-1334 yılları arasında (Mısır kronolojisinde değişir) firavunluk yaptı. Eşi Nefertiti'ydi.
Tel el-Amarna�nın sanatı ve mimarisi birçok bakımdan tuhaftır. Ahenaton, içerinin ışığa boğulması için çatıları, kapı ve pencere kirişlerini çıkartıp gereksiz görülen sunağı kaldırtarak geleneksel tapınak modelini değiştirdi. Şu anda çok kötü bir durumda olan kral mezarı, soylu mezarları gibi Tel el-Amarna�da bulunuyordu. Soylu mezarlarında bezemelerin ağırlığı, armağanları ve geleneksel günlük yaşam sahnelerini betimleyen resimlerden, Mısır sanatında benzeri olmayan bir ayrıntı zenginliğine sahip kraliyet törenlerine ve şehir resimlerine kayar. Tel el-Amarna üslubu, çok sayıda eski geleneğe bağlı kalırken, insan ve hayvan resimlerinde daha esnek ve gerçekçi din: önemli kişiler daha büyük boydadır ve perspektif bilinçli olarak göz ardı edilir.(alıntıdır).
ayrıntılı bilgiyi merak edenler : http://tr.wikipedia.org/wiki/IV._Amenhotep

bu mabedi kurarken bi kuralımız bi planımız yoktu açıkçası neler yazılacak nelerden bahsedilecek sanırım ikimizde doğaçlama paylaşacağız sizlerle birşeyleri, kendi adıma konuşursam kah güzel bi şiir, yada keşfettiğim bir klip, yada gülmekten gözlerinizi yaşartacak yaşanmışlıklar, yeri gelecek seyirci kalmayacağız yaşanan acılara eleştireceğiz sesimizi çıkaracağız çünkü susanlara sıranın geldiğini bilerek... yeri gelecek okuduğum ve tavsiye edebileceğim kitap anlatımları olacak, herkesin tartıştığı konular gündemide takip etmeye çalışacağız ve hepsinden önemlisi bunları sevgili kraliçem ile beraber iki farklı dünyalardan iki farklı bakış açılarından bakacak yorumlayacak yeri geldiğinde birbirimize girmekten çekinmeyeceğiz sizlerin önünde =) efendim lafı fazla uzatmayalım sevgili halkımız hoşgeldiniz






biraz müzik meditasyonu iyi gelebilir...



edit: Bazı arkadaşlarda video çıkmamış bende youtube uzantısını veriim tünellerden falan girersiniz =) :http://www.youtube.com/watch?v=U776dQVnEQI

Nefertiti 'den

EL-AMARNA...

Aşk gibi deli özgür başka - yeniden doğma isteği - dinden başlayarak tüm Mısır halkını eskiden arındırma isteği ile kurulmuş bir şehir..Sonu kötü bitmiş..Yıkılmış..Küllerinden doğamadan yaratıcısınıda yok edip Mısır ın ince kum taneciklerine yenik düşmüş bir mabed..

Merhabalar...

Yeni yepyeni bir bebek heyecanı ile yazıyorum şuan.Sevgili kral bana bir sürpriz yapıp çok istediğim Mısır temasını yerleştirivermiş ben haftasonu ortalarda yok iken...Çok teşekkürler Firavun..

Bildiğiniz gibi Nefertiti az sayıda kadın Firavundan biri.Biz burda bir ipte iki cambazı oynayacağız.İki Firavun yazacak bu bloga.Bazen çok kavga edeceğiz.Bazen birimiz kadın birimiz erkek aynı konuya en başka noktalardan dalacağız..Bazen çok sıkacağız sadece kendi anladığımız dilden konuşacağız.Ama eminim genelinde çok eğlenceli bir dünya olacak burası..

Çok şey yazmak istiyorum ama şimdilik kuru bir merhaba bile yeter bence..Söz sizde Firavun...